Her gün soframıza gelen bir dilim ekmek, bir bardak süt ya da bir tabak zeytinyağlı sebze; yalnızca bir besin değil, aynı zamanda bir ülkenin kalkınma düzeyini, kamu otoritesinin sorumluluk anlayışını ve halk sağlığına atfettiği değeri simgeler. Gıdanın güvenilirliği, artık yalnızca bir hijyen meselesi değil; bir ülkenin yönetişim kapasitesi, egemenlik anlayışı ve toplumsal refah düzeyiyle doğrudan ilişkili stratejik bir göstergedir.
Küresel krizlerin, salgın hastalıkların, iklim değişikliğinin ve savaşların belirleyici olduğu günümüz dünyasında, “gıda güvenilirliği” kavramı devletler için teknik bir gereklilikten çıkmış; ulusal güvenlik, toplumsal istikrar ve kalkınma politikalarının merkezine yerleşmiştir. Artık bir devletin gücü, yalnızca ekonomik büyüklüğü ya da askeri kapasitesiyle değil; halkına güvenilir, yeterli ve izlenebilir gıda sunma yetkinliğiyle de değerlendirilmektedir.