Ebelik mesleğinin her aşamasında görev yapan bir akademisyen olarak ebelik dünyasının ne kadar değiştiğinin farkındayım. Birçok aşamadan geçen meslekte tek değişmeyen kadın mesleği olmasıdır. Ebelik tarihi dersine girdiğim her sınıftaki öğrencilerin ebelik mesleğini isteyerek seçmesi, heyecanları, motivasyonları, şevkatli ve yetenekleri beni her zaman heyecanlandırmıştır. Ebelik mesleği adanmışlık gerektirmektedir. Doğumun her aşaması sürprizlerle doludur. Krizi yönetebilmek için metanetli olmak gerekir. Ayrıca kadının hayatı boyunca unutamayacağı bir doğum deneyimi yaşamasını sağlamak için ebenin çok iyi bir bilgi, beceri ve iletişiminin olması gerekir.
Öncelikle iyi bir ebe olabilmek için önce iyi bir insan olmak gerekir. Bütün bu aşamaları başarı ile bitiren bir sağlık çalışanı olarak, ebe kadının mücadelesi nerede başlar, nerede biter? Bu sorunun cevabı bir o kadar çetrefillidir. 300 yıl kadın şifacıları yani doğuma yardım eden ebelerin cadı, şeytan diye yakılması ve uğradıkları zulümlerin bizlere bugünü anlamada güçlü bir yol gösterici olduğunu unutmayalım. Eskiden bağımsız olarak görevlerimizi yapabiliyorken bugünkü itaatkar konumumuza nasıl geldik? Bizim itaat edişimiz öğretilmekten gelmekteydi. “Her şeyin en iyisini doktor bilir.” Ona asla soru sorulmamalıydı. Ya bugün? Kadın merkezli bakımın faydalarını, doğumda kadının içgüdüsel olarak davranması için imkan verilmesi gibi yenilikçi yaklaşımlarda ebe kadını cesaretlendirmelidir diye bilgiler verirken, sahada ebe, doktora danışmadan hastasının hayati belirtilerini bile açıklayamamaktadır. Ebelik mesleğinin rol ve sorumlulukları açıkça belirtilmesine rağmen sahada ve toplumda yeterince tanınmamaktadır. Kitabımız ebelerin rol ve sorumlulukları, yasalar ve yönetmeliklerle ebelere ve topluma ışık tutacaktır.
